Sigorta Hukuku
17 min oku


Sigorta sözleşmesi, sigortacının bir prim karşılığında, kişinin para ile ölçülebilir bir menfaatini zarara uğratan tehlikenin, rizikonun, meydana gelmesi hâlinde bunu tazmin etmeyi ya da bir veya birkaç kişinin hayat süreleri sebebiyle ya da hayatlarında gerçekleşen bazı olaylar dolayısıyla bir para ödemeyi veya diğer edimlerde bulunmayı yükümlendiği sözleşmedir. Sigortanın ortaya çıkabilmesi için gerekli olan ilk şart iktisadi sonuç doğuran rizikoların mevcudiyetidir.
Sigorta Hukukunda Sözleşme Serbestisi Nedir? İstisnaları Nelerdir?
- Sigorta sözleşmesinin kanunda belirtilen emredici hükümlere aykırı olmaması gerekir.
- Zorunlu sigortalarda sigortacıya sözleşme yapma zorunluluğu getirilmiştir.
- Türkiye’de yerleşik kişiler için münhasıran Türkiye’de faaliyette bulunan sigorta şirketleriyle sözleşme yapma zorunluluğudur.
Şu hallerde yabancı sigorta şirketleriyle de çalışılabilir
Ø İhracat ve ithalat konusu mallar için nakliyat sigortası,
Ø Yurt dışından finansal kiralama yolu ile getirilmelerinde ise finansal kiralama sözleşmesi süresi ile sınırlı olarak yaptırılacak tekne sigortaları,
Ø Hayat sigortaları,
Ø Kişilerin, geçici olarak yurt dışında kaldıkları sırada yaptırabilecekleri ferdî kaza, hastalık ve motorlu taşıt sigortaları
Ø Uçak, gemi dış kredi ile satın alındıklarında,borç ödenene kadar yaptırılacak sigorta
Sigortacı Kimdir?
Sigorta sözleşmesinin taraflarından birisini oluşturmaktadır. Sigortacı olabilmenin şartları SigK. m. 3’de düzenlenmiştir. En önemli şart ise, sigortacının anonim şirket ya da kooperatif olarak kurulmuş bir şirkete sahip olmasıdır. Sigorta sözleşmesini sigortacı adına ya şirketin yetkili şahsı ya da akit yapan acente imzalar.
Sigorta Ettiren Kimdir?
Sigorta sözleşmesinin karşı tarafı sigorta ettiren adını taşımaktadır. Sözleşmeden doğan borçlar sadece sigorta ettirene aittir. Sigorta ettiren prim borçlusudur.
Genellikle sigorta ettiren ile sigortalı aynı kişidir. Örneğin, Ayşe maliki olduğu evini hırsızlığa karşı sigortalarsa, burada Ayşe hem sigorta ettiren hem de sigortalıdır.
Sigortalı Kimdir?
Mal üzerindeki menfaati sigortalanan kişi ya da hayat sigortalarında hayatı sigortalanan kişidir.
Lehtar Kimdir?
Hayat sigortasında sigorta bedelini sigorta şirketinden talep edebilecek hak sahibi. Örneğin; Ayşe Sarıca kendi hayatını sigortalatmıştır. Riziko gerçekleşince sigorta bedelini de Ali Sarıca’nın almasını istemiştir. Ayşe hem sigorta ettiren hem de sigortalıyken, Ali ise lehtardır. Bu üç sıfat farklı kişilerde olabileceği gibi aynı kişide de birleşebilir. Örneğin: 17.9.2019’a kadar yaşama ihtimali üzerine yapılan bir sigortada risk gerçekleştiğinde sigorta şirketi o kişiye sigorta bedeli ödesin. Kişi o tarihe kadar yaşamışsa risk doğmuştur. Bu halde bu kişi hem sigorta ettiren, hem sigortalı hem de lehtardır.
Karşılıklı Sigorta Nedir?
Birden çok kişinin birleşerek, içlerinden herhangi birinin, belli bir rizikonun gerçekleşmesi durumunda doğacak zararlarını tazmin etmeyi borçlanmaları karşılıklı sigortadır. Karşılıklı sigorta faaliyeti ancak kooperatif şirket şeklinde yürütülebilir.
Reasürans Nedir?
Sigortacı, sigorta ettiği menfaati, dilediği şartlarla, tekrar sigorta ettirebilir. Reasürans, sigortacının, sigorta ettirene karşı borç ve yükümlülüklerini ortadan kaldırmaz; sigorta ettirene, tekrar sigorta yapana karşı, doğrudan dava açmak ve istemde bulunma haklarını vermez.
Geçerli Olmayan Sigorta Nedir?
Sigorta ettirenin veya sigortalının, kanunun emredici hükümlerine, ahlâka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı bir fiilinden doğabilecek bir zararını teminat altına almak amacıyla sigorta yapılamaz.
Sigorta Tazminatı Nedir?
Bu ise, tehlikenin gerçekleşmesi sırasında sigortalı menfaatin zarara uğramış olan kısmına tekabül eder. Tehlike sonucunda malvarlığında meydana gelen eksilmenin giderilmesi için sigortalıya sigorta tazminatı verilir.
Sigorta Poliçesi Nedir?
Sigortacı; sigorta sözleşmesi kendisi veya acentesi tarafından yapılmışsa, sözleşmenin yapılmasından itibaren yirmidört saat, diğer hâllerde onbeş gün içinde, yetkililerce imzalanmış bir poliçeyi sigorta ettirene vermekle yükümlüdür.
Sigortacı poliçenin geç verilmesinden doğan zarardan sorumludur. Sigorta ettiren poliçesini kaybederse, gideri kendisine ait olmak üzere, yeni bir poliçe verilmesini sigortacıdan isteyebilir.
Poliçenin verilmediği hâllerde, sözleşmenin ispatı genel hükümlere tabidir.
Sigorta poliçesi, tarafların haklarını, temerrüde ilişkin hükümler ile genel ve varsa özel şartları içerir, rahat ve kolay okunacak biçimde düzenlenir.
Poliçenin ve zeyilnâmenin eklerinin içeriği teklifnameden veya kararlaştırılan hükümlerden farklıysa, anılan belgelerde yer alıp teklifnameden değişik olan ve sigorta ettirenin, sigortalının ve lehtarın aleyhine öngörülmüş bulunan hükümler geçersizdir.
Kanunlarda aksine hüküm bulunmadıkça, genel şartlarda sigorta ettirenin, sigortalının veya lehtarın lehine olan bir değişiklik hemen ve doğrudan uygulanır.
Sigortacılık hukuku şartları ve çerçevesi Türk Ticaret Kanunu ve 5684 sayılı SİGORTACILIK KANUNU’nda düzenlenmiştir.
YARGITAY KARARLARI:
ARAÇ MALİKİNE HASAR TAZMİNATI ÖDEYEN KİRACI SİGORTA ŞİRKETİNDEN TAZMİNAT İSTEYEMEZ. :
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2020/83 E. , 2022/697 K. :
12. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konu ile ilgili kavramların ve yasal mevzuatın irdelenmesinde fayda bulunmaktadır.
13. Türk Ticaret Kanunu’nda ayrıca düzenlenmemiş olan kasko sigortası, mal sigorta türlerinden bir kısmının karma olarak motorlu kara taşıtlarında uygulanması olarak karşımıza çıkmaktadır. Kasko sigorta sözleşmesi niteliği itibari ile mal sigortası türlerinden olduğundan kazanın meydana geldiği tarihte yürürlükte bulunan ve somut olaya uygulanması gereken mülga 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 1278. maddesi [6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (6102 sayılı TTK), m. 1429] uyarınca sigortacı kural olarak sigorta ettiren, sigortadan yararlanan veya eylemlerinden hukuken sorumlu olduğu kişilerin kusurlarından doğan zararları karşılamakla yükümlüdür (Ulaş, Işıl: Uygulamalı Zarar Sigortaları Hukuku, Ankara 2012, s. 582).
14. Zararın tazmin esasını düzenleyen 6762 sayılı TTK’nın 1283. maddesine göre sigortacı, sigorta ettiren veya sigortadan faydalanan kimsenin ancak gerçek zararını tazmine mecburdur. Yine kazanın meydana geldiği ve poliçenin yürürlükte bulunduğu tarihte uygulanması gereken Kara Taşıtları Kasko Genel Şartları’nın B.3.3.1. maddesinde de benzer bir düzenleme getirilmiş ve rizikonun gerçekleşme anındaki gerçek tazmin değerinin esas alınacağı benimsenmiştir.
15. Sigorta sözleşmelerinde nispilik ilkesi geçerlidir. Sigorta sözleşmesinden doğan haklar, ayni haklarla kişilik haklarının aksine, niteliği itibari ile nispi bir haktır. Bu nedenle sigorta sözleşmesinin tarafları kural olarak, haklarını sözleşmenin karşı tarafında yöneltebilir. Ancak bu kural mutlak bir kural değildir. Sigorta sözleşmesinden doğan talep hakkı, her zaman sigorta sözleşmesinin tarafına ait değildir. Zarar sigortalarında talepte bulunabilecek ilgili kişiler; başkası lehine sigortada sigortalı, sigorta edilen menfaat sahibinin değişmesi hâlinde menfaat sahibi [6102 sayılı TTK’nın 1470. maddesi 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun (KTK) 94. maddesi uyarınca], taşınmaz rehni ve gemi ipoteği hakkı sahipleridir. Sorumluluk sigortasında zarar gören üçüncü kişilerin talep hakkı da ayrıca düzenlenmiştir (6102 sayılı TTK’nın 1478. ve KTK’nın 97. maddeleri) (Ayhan,Rıza/ Çağlar, Hayrettin/Özdamar Mehmet: Sigorta Hukuku, Ankara 2019, s. 151vd).
16. Yukarıdaki bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde; sigortalı dava dışı ... Otomotiv Tur. San. ve Tic. A.Ş.'nin uğradığı zararın, davacı şirket tarafından aralarındaki araç kira sözleşmesi hükümlerine istinaden mahkeme kararı sonucu tazmin edildiği, davacının kira sözleşmesi ve kesinleşmiş mahkeme kararına istinaden davalı kasko şirketinden tazminat talebinde bulunduğu anlaşılmaktadır. Dosya kapsamında alacağın davacıya temliki veya devrine dair dosyada herhangi bir belge-bilgi bulunmadığı gibi bu husus davacı tarafından da ileri sürülmemiştir. Bu durumda nispilik ilkesi ve yukarıda açıklanan kanun maddeleri uyarınca davalı ... şirketine karşı ancak kendi akidi tarafından dava açılabileceğinden davacı kiracının taraf sıfatı bulunmamaktadır.
17. Bir davada taraf olarak gösterilen kişiler, taraf ve dava ehliyetine ve davayı takip yetkisine sahip olsalar bile, taraflardan birinin o davada gerçekten davacı ve davalı sıfatı yoksa, davanın esası hakkında bir karar verilemeyeceğinden, dava sıfat yokluğundan (husumetten) reddedilir. Taraf sıfatı usul hukuku sorunu olmayıp, dava konusu sübjektif hakkın özüne ilişkin bir maddi hukuk sorunu olduğundan taraf sıfatının yokluğu, davada taraf olarak gözüken kişiler arasında dava konusu hakkın doğumuna engel olduğu için def'î değil, yargılamanın her aşamasında taraflarca ileri sürülmesi mümkün ve mahkemece de kendiliğinden nazara alınması zorunlu bir olgudur. Bu nedenle açılan davanın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 114/d maddesi uyarınca değil, taraf sıfatı yokluğundan reddine karar verilmesi gerekmektedir.
18. Hâl böyle olunca direnme kararı yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerle dolayı bozulmalıdır.
UYUŞMAZLIK HAKEM HEYETİNCE DİRENME KARARI VERİLEMEZ.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2022/672 E. , 2022/1127 K. :
8. Sigorta tahkimi ile iç tahkim arasında terminolojik benzerlik dışında her iki alternatif uyuşmazlık çözüm yönteminin en temel nitelikleri olan tahkim anlaşmasının varlığı, tarafların rolü, sürecin işleyişi, hakemlerin seçimi, davanın açılması, yargılama usulü, kararların verilmesi, kararlara karşı kanun yolları ve kurumsal yapı yönünden çok temel konularda birbirinden farklılıklar bulunmaktadır. Her iki sistem arasındaki farklılık ve özellikler Yargıtay İçtihatları Birleştirme Hukuk Genel Kurulunun 19.06.2020 tarihli ve 2019/4 E., 202071 K. sayılı kararında ayrıntılı bir şeklide açıklanmıştır.
9. Sigorta tahkim sisteminin kendine özgü kalıcı ve kurumsal bir yapısı bulunmaktadır. Sigorta tahkimi, zorunlu sigortalar dışında, sigorta kuruluşlarının iradi katılımı esasına dayanmaktadır. Sigortalı/hak sahipleri ise hiçbir şekilde, sigorta şirketleri ile yaşadığı bir uyuşmazlığın çözümü için Sigorta Tahkim Komisyonuna başvurmak zorunda değildir. Eş söyleyişle Sigortacılık Kanununda yer alan tahkim, sisteme üye olan şirketler bakımından zorunluluk, sigorta ettiren veya sigorta sözleşmesinden menfaat sağlayanlar bakımından gönüllülük esasına dayanmaktadır (Karasu, Rauf: Yargıtay ve Sigorta Tahkimi İtiraz Hakem Heyeti Kararları Işığında Karayolları Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası, Ankara, 2016, s.136; Kabukçuoğlu Özer: Sigortacılık Kanunu Şerhi, İstanbul 2012, s. 29).
10. Bu sistem ile sigorta konusundaki uyuşmazlıkların uzman kişiler tarafından az maliyetle, hızlı ve adil şekilde çözüme kavuşturularak sigortacılık sektörüne olan güvenin artırılması amaçlanmış, bu kapsamda sistemin işleyişine özgü düzenlemeler getirilmiştir. Örneğin; Sigortacılık Kanununa göre hakem seçimi Sigorta Tahkim Komisyonu tarafından yerine getirilir. Sigortacılık tahkiminde taraflar hakemleri serbestçe belirleyemezler. Sigorta tahkiminde görev yapacak hakemlerin Kanun’un 30/8 ve Tahkim Yönetmeliğinin 16. maddesindeki nitelikleri taşıması zorunlu tutulmuştur. Hakemler hayat ve hayat dışı sigorta gruplarından sadece birinde görev yapacak şekilde önceden hazırlanmış listelere göre belirlenir. Hakemler, görevlendirildikleri tarihten itibaren en geç dört ay içinde karar vermek zorundadır. Ancak, bu süre tarafların açık ve yazılı muvafakatleriyle uzatılabilir.
11. Sigortacılık Kanunu’nun 30/23. maddesi “Bu Kanunda hüküm bulunmayan hallerde Hukuk Usûlü Muhakemeleri Kanununun hükümleri, sigortacılıktaki tahkim hakkında da kıyasen uygulanır.” hükmüne haizdir. Hakem heyetince Hukuk Muhakemesi Kanunu’nda mahkemeler için öngörülen direnme kurumunun kıyas yoluyla hakemler içinde geçerli olduğu ileri sürülmüştür.
12. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na göre direnme yetkisi devlet (ilk derece) mahkemelerinin ve istinaf mahkemelerinin tekelindedir. 2797 sayılı Yargıtay Kanunu’nun 15. maddesine göre; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, Yargıtay dairelerinin bozma kararlarına karşı mahkemelerce verilen direnme kararlarını inceleyerek karar vermekle görevli kılınmıştır.
13. Hakemlerin direnmesini mümkün görmek, uyuşmazlığa düşen tarafların resmî yargıyı bırakarak, uyuşmazlığı bir an önce hallettirmek için anılan iradi alternatif yolunu seçmedeki amacına da aykırıdır (Özbay, İbrahim: Hakem Kararlarının Temyizi, Ankara 2004, s. 372 vd). Sigortacılık Kanunu’nun sigorta konusundaki uyuşmazlıkların uzman kişiler tarafından az maliyetle, hızlı ve adil şekilde çözüme kavuşturularak sigortacılık sektörüne olan güvenin artırılması yönünde güttüğü gayeye de uygun düşmemektedir. Zira bozma kararından sonra sistemlerine göre yeniden seçilen hakemler bozma kapsamıyla sınırlı olarak inceleme yapmaktadır (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulunun 23.10.1972 tarihli ve 1972/2 E., 1972/12 K. sayılı İBK kararı).
14. Daha açık bir ifadeyle sigortacılıkta tahkim müessesesi hızlı ve adil çözüme ulaşmak hedeflenmiştir. Bu nedenle 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (HUMK) 440/III-4. maddesi gereğince hakem kararlarına karşı karar düzeltme yoluna dahi başvurulamayacağı düzenlenmiştir. Netice itibariyle Uyuşmazlık Hakem Heyetince direnme kararı verilmesi mümkün değildir.
SİGORTA AKDİ ÖNCESİ GERİYE DÖNÜŞ SÜRESİ İÇİNDE GERÇEKLEŞEN TAZMİN TALEBİNDEN HABERDAR OLUNDUĞUNDAN RİZİKO TEMİNAT KAPSAMI DIŞINDADIR.
araflar arasında ilk olarak 26.04.2011 tarihli Avukatlık Mesleki Sigorta Poliçesinin düzenlendiği, sigortanın başlangıcının 26.04.2011 günü ve saat 12:00, bitiminin ise 26.04.2012 günü ve saat 12:00 olarak belirlendiği, sözleşmenin talep esasına (claims made) dayalı olarak yapıldığının özellikle belirtildiği, bu itibarla sözleşmenin Mesleki Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarının A.1.b maddesi kapsamında koruma sağladığı, ayrıca poliçe başlangıç tarihinden beş yıl öncesi için geriye dönüş tarihi olarak 26.04.2006 tarihinin belirlendiği ve beş yıl önce yapılan ihmal ve hatalı davranışlar neticesindeki olayların teminat kapsamına alındığı, anılan poliçe vadesinin 26.04.2012-26.04.2013 ve 26.04.2013-26.04.2014 şeklinde uzatılarak davacının aynı poliçe kapsamında sigortalılığının devam ettiği anlaşılmaktadır.
25. Dava konusu sigorta poliçesinin “İstisnalar” başlıklı bölümünün “Önceden Edinilmiş Bilgiler/Olaylar” başlıklı maddesinde mevcut; “Önceden yapılmış veya hali hazırdaki bir Talep veya bir Talep’e neden olabilecek herhangi bir durumun poliçe başlangıç tarihinden önce Sigortalı tarafından makul olarak bilindiği haller istisna edilmiştir;” şeklindeki düzenleme tarafların kabulündedir. Bu itibarla taraflar arasındaki sözleşme talep esasına göre yapılmış, buna karşılık geriye dönüş süresi içinde gerçekleşen olayların sigortalı tarafından öğrenilmesi hâli teminat kapsamı haricinde bırakılmıştır. Başka bir deyişle geriye dönüş tarihi içerisinde olayın öğrenilmesiyle birlikte söz konusu olaydan kaynaklanan ve sözleşme süresi içerisinde talep edilen tazminat talepleri teminat kapsamına alınmamıştır. Öte yandan geriye dönüş süresi içerisinde olayın öğrenilmesiyle birlikte ayrıca zarar da sigorta ettirenden talep edilmişse, riziko sözleşme tarihinden önce gerçekleşmiş olacağından zaten sözleşme de TTK’nın 1458. maddesi gereğince hükümsüz olacaktır.
26. Davacı tarafından dava dışı müvekkili adına 10.05.2010 tarihinde ... Sulh Hukuk Mahkemesinde önalım davası açıldığı, davacı tarafından hatalı olarak pay satışı yapan paydaşlardan biri hakkında önalım talebinde bulunulduğu, açılan dava sonrasında ... Sulh Hukuk Mahkemesinin 21.09.2010 tarihli ve 2010/621 E., 2010/1281 K. sayılı kararı ile davanın kabulüne dair kararın davalı tarafından temyizi üzerine Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 22.03.2011 tarihli ve 2010/12541 E., 2011/3534 K. sayılı bozma kararı ile bahse konu hatanın tespit edildiği, bozma kararının davacı tarafa 25.04.2011 tarihinde tebliğ edildiği ve anılan bozma kararına karşı davacı tarafından 26.04.2011 tarihinde beyan dilekçesi sunulduğu, taraflar arasında aynı tarihte saat 16.39’da dava konusu sigorta poliçesinin düzenlendiği dosya kapsamı ile sabittir.
27. Her ne kadar mahkemece, bozma ilamının davacı tarafa bu tarihte tebliğ edildiği ve davacı tarafından öğrenildiğine dair herhangi bir belge bulunmadığı, bu nedenle davacı tarafın bozma ilamını 26.04.2011 tarihinde öğrendiklerine dair beyanına itibar etmek gerektiğinden TTK’nın 1401. maddesi ve sigorta poliçesinde başlangıç tarihinin 26.04.2011 saat 12.00 olarak belirtilmesi nedeniyle sigorta sözleşmesinin yürürlüğünün 26.04.2011 günü saat 12:00'da başladığının kabul edilmesi gerektiği, bu hâliyle sigorta sözleşmesinin rizikonun gerçekleşmesinden sonra düzenlendiği hususunun davalı tarafça ispat edilmesi gerektiği belirtilmiş ise de; davacının hatasını tespit eden Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 22.03.2011 tarihli ve 2010/12541 E., 2011/3534 K. sayılı bozma kararının davacıya 25.04.2011 tarihinde tebliğ edilmiş olması, anılan bozma kararına ilişkin beyanları içeren dilekçenin dava konusu sigorta sözleşmesinin imzalandığı 26.04.2011 tarihinde mahkemesine sunulmuş olması ve sigorta poliçesinin 26.04.2011 günü saat 16.39’da düzenlenmiş olması hususları birlikte değerlendirildiğinde davacının, hayatın olağan akışı içerisinde tazmin talebine konu olayı sigorta poliçesinin düzenlenmesinden önce makul olarak bildiği/bilmesi gerektiği kabul edilmelidir. Bu durumun aksinin, başka bir anlatımla sigorta sözleşmesinin düzenlenmesinden önce tazmin talebine konu olayın gerçekleştiğinin olağan akıştan farklı olarak davacı tarafından bilinmediği hususunun ispat yükü davacı üzerinde olup bu olgu, dosyadaki mevcut delil durumu itibariyle davacı tarafından ispat edilememiştir.
28. Öte yandan olayın davacı tarafından öğrenilmesi ile birlikte davacının gerekli olan tüm işlemleri yapması, kusurlu olduğunu baştan kabul etmesi ve nihayetinde daha sonra talep edilen tazminatı doğrudan ödemesi karşısında hatanın ortaya çıktığı Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 22.03.2011 tarihli ve 2010/12541 E., 2011/3534 K. sayılı bozma kararı ile davacının, ayrıca zararın da talep edilebileceğini bildiği/bilmesi gerektiği kabul edilmelidir. Zira avukat olan davacının işinin niteliği gereği, yapılan hatanın sonucu olarak ortaya çıkan zararı kendisinin ödeyeceğini bilmesi gerekmektedir.
29. Bu itibarla dava konusu sigorta sözleşmesinin akdedilmesinden önce, sözleşmenin geriye dönüş süresi içerisinde gerçekleşen tazmin talebine konu olaydan davacının, sözleşmenin kurulduğu tarihten önce haberdar olduğu kabul edilmekle davacının talebi, poliçenin “İstisnalar” başlıklı bölümünün “Önceden Edinilmiş Bilgiler/Olaylar” başlıklı maddesi gereğince teminat kapsamı dışındadır. Bunun yanında yukarıda da belirtildiği üzere zararın talep edilebileceğini bilinmesi gerektiği de kabul edildiğinden talep esaslı düzenlenen sigorta sözleşmesinde riziko, sözleşme öncesinde gerçekleşmiş bulunmaktadır. Bu hususun sigorta ettiren tarafından da bilindiği gözetildiğinde, taraflar arasındaki sigorta sözleşmesi TTK’nın 1486. maddesindeki yollamayla uygulanacak olan aynı Kanun’un 1458. maddesi gereğince hükümsüz olduğundan eldeki davanın sözleşmenin hükümsüz olması nedeniyle reddine karar verilmesi gerekir.
30. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında; yapılacak incelemenin kapsamının Özel Daire ile mahkeme arasındaki uyuşmazlık ile sınırlı olup bunun dışında kalan temyiz itirazlarının Özel Daire tarafından incelenmesi gerekmekle öncelikle taraflar arasındaki sigorta poliçesinin geriye yürürlük tarihinin belirlenmesi gerektiği, taraflar arasındaki sigorta poliçesinde geriye yürürlük tarihinin 26.04.2006 olarak belirlendiği, poliçede bu tarih ile çelişen bir düzenlemenin yer almadığı, hatalı eylem geriye yürürlük tarihi içerisinde meydana geldiğinden Özel Dairenin, talebin poliçe teminatı içinde değerlendirilebilmesi için hatalı eylemin poliçe tarihinden sonra vuku bulması gerektiği yönündeki bozma gerekçesinin dava konusu sigorta poliçesine uygun olmadığı, bu sebeple mahkemenin, sigorta geriye yürürlük tarihini 26.04.2006 olarak kabul ederek vermiş olduğu direnme kararının dosya kapsamında uygun olduğu, bozma gerekçesinin yerinde olmamasına göre rizikonun doğduğunun davacı tarafından bilinip bilinmediği ve buna dayalı olarak davalının ileri sürdüğü temyiz itirazlarını inceleme görevinin Özel Daireye ait olduğu, Özel Dairece incelenmeyen bu hususla alakalı olarak Hukuk Genel Kurulunun inceleme yapamayacağı, bu sebeple direnme kararı uygun bulunduğundan işin esasının ve hüküm altına alınan miktarın incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerektiği görüşü ile rizikonun sigortalı tarafından bilinip bilinmediği hususunu ispat yükünün davalıya ait olduğu, bu sebeple mahkemece yapılan değerlendirmenin yerinde olduğu gerekçesiyle direnme kararının onaması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüşler; Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
31. Hâl böyle olunca; direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı bozulması gerekmektedir.
MİRASÇIYA HAYAT SİGORTASI KAPSAMINDA ÖDENENEN TAZMİNAT TEREKEYE DAHİL BİR PARA OLMAYIP MİRASI KABUL OLARAK YORUMLANAMAZ.
Yargıtay 7. Hukuk Dairesi 2021/1573 E. , 2021/3721 K. :
6.1. Uyuşmazlık ve hukuki nitelendirme:
6.1.2. Dava, mirasın hükmen reddi isteğine ilişkin olup, uyuşmazlık; davacı mirasçıların terekeyi sahiplenip sahiplenmediği noktasında toplanmaktadır.
6.2. Hukuki sebep
6.2.1. Ölüm tarihinde miras bırakanın ödemeden aczi açıkça belli veya resmen tespit edilmiş ise miras reddedilmiş sayılır. (TMK md. 605)
6.2.2. Murisin ödemeden aczi ölüm tarihine göre belirlenir. Ölüm tarihi itibariyle, murisin tüm malvarlığı terekenin aktifini, tüm borçları ise terekenin pasifini oluşturur. Terekenin pasifinin aktifinden fazla olması; terekenin ödemeden aczini ve dolayısıyla da terekenin borca batık olduğunu gösterir. Ancak, tereke borca batık olmasına rağmen; Türk Medeni Kanununun 610/2. maddesinde açıklanan şekilde tereke işlemlerine karışan, tereke mallarını gizleyen veya kendine maleden mirasçı, mirası reddedemez.
6.2.3. Mirasçının kendisine yönelik haciz baskısı altında murise ait bir borcu ödemiş olması 4721 sayılı TMK'nın 610/2. maddesinde belirtilen tereke işlemlerine karışma olarak kabul edilemez.
6.2.4. Davacının murisinin ölümünden sonra yasal yükümlülüklerini yerine getirerek veraset ve intikal vergisi beyannamesini vermiş olması mirası kabul anlamında yorumlanamaz.
6.2.5. Öte yandan murisin ölümü nedeniyle sağlığında yaptırdığı hayat sigortası nedeniyle ödenen tazminat, hak sahipliği sıfatından doğan haklar olup, terekeye dahil değildir.
6.3. Temyiz nedenlerinin değerlendirilmesi
6.3.1. Somut olaya gelince; ilk derece mahkemesince, mirasbırakanın borçlarının kim tarafından ödendiğine ilişkin yapılan araştırmalarda, ödemelerin haricen yapıldığı, kim tarafından ödeme yapıldığının tespit edilemediği anlaşılmaktır. Yapılan ödemelerin davacılar tarafından yapıldığı da ispatlanamamıştır.
6.3.2. Davacıların murisinin ölümünden sonra yasal yükümlülüklerini yerine getirerek veraset ve intikal vergisi beyannamesini vermiş olması ve mirasçılara ödenen hayat sigortası kapsamında ödenen tazminat ise terekeye dahil bir para olmayıp mirası kabul anlamında yorumlanamaz.
6.3.3. Öte yandan, miras bırakana ait, çalıntı olduğu tespit edilen 26 DT 241 plakalı araç dışında, mirasçılar tarafından 26 NF 674 plakalı araç için veraset intikal beyannamesi verildiği görülmüştür. UYAP üzerinden yapılan incelemede, bahsi geçen aracın mirasbırakan veya mirasçılar adına kayıtlı olmadığı, bu bakımdan ilgili trafik tescil müdürlüğünden sorulmak suretiyle aracın kimin üzerinde tescilli olduğu, aracın öncesinde mirasbırakan adına tescilli olduğunun anlaşılması halinde ise mirasçılar tarafından devrinin yapılıp yapılmadığının da araştırılmadığı anlaşılmıştır.
6.3.4. Somut uyuşmazlıkta, mirasbırakanın borcu ödendiyse davacılar tarafından ödenip ödenmediği, davacıların mirası kabul anlamına gelebilecek davranışlarda bulunup bulunmadıkları tam olarak tespit edilmeden yazılı şekilde karar verilmesi ve bölge adliye mahkemesince istinaf talebinin esastan reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.